Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile ABD Başkanı Joe Biden arasındaki telefon görüşmesine ilişkin, “Sayın Biden aradı Cumhurbaşkanımızı. Sayın Cumhurbaşkanımız burada bir kere daha bütün dünya önünde güçlü bir şekilde tekrarladığı tezlerini ve hakikati ortaya koydu.” dedi.
Altun, NTV canlı yayınında gündeme ilişkin soruları yanıtladı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ile ABD Başkanı Biden’ın telefon görüşmesine ilişkin Altun, “Sayın Biden aradı Cumhurbaşkanımızı. Saat 19.30 ile 20.30 arasında gerçekleşti görüşme. Yaptığımız açıklamada da temelde görüşmenin içeriğine dair, Sayın Cumhurbaşkanımızın görüşmede dile getirdiği temel yaklaşımlar ifade edilmiş oldu. Bu dönemde en temel mesele, Gazze’de yaşanan vahşet, İsrail’in sürdürdüğü soykırım ve zulüm. Sayın Cumhurbaşkanımız burada bir kere daha bütün dünya önünde güçlü bir şekilde tekrarladığı tezlerini ve hakikati ortaya koydu. 19 bin insanın öldüğünü, 3’te 2’sinin kadınlar ve çocuklar olduğunu vurgulamış oldu. Cumhurbaşkanımız bu anlamda okulların, hastanelerin, kiliselerin, camilerin bombalandığı ve bu kadar büyük bir katliamın sürdürüldüğü bu ortamda gerçekten bir an önce ateşkesin hayata geçirilmesi çağrısında bulundu.” ifadesini kullandı.
İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırılarının başladığı 7 Ekim’den itibaren Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın çok güçlü bir barış diplomasisi yürüttüğüne değinen Altun, “Burada akan kanın durması, kalıcı barışın temin edilmesi için adımlar atıyor. Burada da çok somut şekilde bunun uzantılarından birini gördük. Yine Cumhurbaşkanımız 1967 sınırları temelinde, başkenti Doğu Kudüs olan, bağımsız, egemen, coğrafi bütünlüğü haiz bir Filistin devletinin kurulmasının önemine vurgu yapmış oldu, yine iki devletli çözüm vurgusunu burada dile getirdi.” diye konuştu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın en önemli özelliklerinden birinin hasbiliği ve hakikati muhatabına yalın şekilde aktarması olduğunu belirten Altun, “Bu noktada hasbiliği ile Türkiye’yi 2002’den itibaren güçlü şekilde temsil ediyor. İnandığı doğrular söz konusu olduğunda milim pozisyonundan kıpırdamıyor. Bu da Türkiye’ye defalarca kazanım olarak geri dönüyor.” sözlerini sarf etti.
Fahrettin Altun, İsrail’in Gazze’de savaş suçu işlediğini ve soykırım yaptığını aktararak, “Aslında İsrail tarihsel misyonunu yeni yol, yöntem ve araçlarla devam ettiriyor. İşgal, sömürü, İsrail’in temel tarihsel misyonu. Şu anda İsrail, Gazze’de yeni yol ve yöntemlerle bu misyonunu bütün dünya önünde devam ettiriyor.” açıklamasında bulundu.
“1870’lerde 480 bin olan Filistin nüfusunun yüzde 3’ü Yahudi”
İsrail’in, Filistin’e yönelik dezenformasyon çalışmalarına da dikkati çeken Altun, şunları kaydetti:
“Dezenformasyon anlamında da İsrail yine tarihsel misyonunu devam ettiriyor. İsrail tarihine baktığımızda en temelde işgal politikaları ve sömürü siyasetinin merkezde olduğunu çok net görebiliriz. İsrail’in abluka siyaseti yürüttüğünü, Filistinlilere yönelik çok ağır insan hakları ihlallerini hayata geçirdiğini görebiliriz. Fakat 7 Ekim’den sonra bahsettiğim tarihsel misyonuna yeni unsurlar ekledi İsrail. Soykırım ve savaş suçuyla bu süreci devam ettirdi ve şu an itibarıyla yeni bir durum var. İsrail’in yürüttüğü bu çaba uzun vadeli olarak dünya barışına çok büyük olumsuz etkiler yapacak dinamik mahiyetinde. Benzer şekilde tarihsel olarak yine İsrail’in yalan siyaseti, İsrail’in o kara propaganda makinası değişik zamanlarda işledi. Dünyaya bir yalan filtresinden bakan, dünyaya da kendi tarihine, bölge tarihine, Filistinlilerin tarihine ilişkin yalan söyleyen bir yaklaşımla hareket etti. Filistinlilerin toprağını bir anlamda kendi toprakları gibi lanse ettiler ki tarihsel olarak baktığınızda 19. yüzyıl Osmanlı kayıtlarına referansla örnek vereyim; 1870’lerde 480 bin olan Filistin nüfusunun yüzde 3’ü Yahudi, yüzde 10’u Hristiyan, gerisi Müslüman. Yani yüzde 87 oranında o bölgede Filistinli Müslüman yaşıyor.”
“İsrail’in 150’ye yakın yalanını ifşa ettik”
İsrail’in, tarihsel sürece dair yalanları, bugün güncel gelişmelere ilişkin de söylediğinin görüldüğünü dile getiren Altun, şöyle devam etti:
“İsrail, 7 Ekim’den itibaren siviller, masum kadınlar, çocuklar, yaşlılar, gazeteciler, sağlık çalışanları, BM çalışanları yanında hakikati de katletmeye çalışıyor. Dünyanın gözleri önünde bir yalan siyaseti sürdürme gayretinde. Biz, Dezenformasyonla Mücadele Merkezi’mizde, İsrail’in bu katliam süreci başlar başlamaz, 7/24 esasına göre, İsrail’in geleneksel medya, sosyal medya üzerinden dezenformasyonunu tespit etmek, yalanları ifşa etmek, gerçeği ortaya koymak misyonunu kendisine temel düstur edinmiş bir birim oluşturduk. Bu birim, ulusal ve uluslararası medyada yoğun şekilde kullanılan içerikler oluşturdu. El Ehli Hastanesine, İsrail, sözüm ona ‘Hamas’ın silah yığınakları var’ diyerek saldırıda bulundu. Masum insanları, hastaları, sağlık çalışanlarını katletti. Hiç utanmadan döndü dedi ki ‘Bunu Hamas yaptı’. Artık dezenformasyonu üniformalı, resmi unvanları olan devlet görevlileri yapmaya başladı. Bu devlet görevlileri, yüzleri kızarmadan kameralar önünde çıkıp yalan söylediler, belgeler, videolar imal ettiler. Biz yorum yapmadan, işçilik, bir yönüyle de habercilik yaparak gösterilen videoların neden yalan olduğunu, gerçek videonun ne olduğunu gösterdik. Gösterilen fotoğrafın, geçmişten başka bir bağlamı işaret eden fotoğraf olduğunu gösterdik, doğrusunu ortaya koyarak bir kanıt sunmuş olduk. Dünya kamuoyu bu kez İsrail’in bu yalanlarını görmüş oldu. İsrail’in 150’ye yakın yalanını, bizzat devlet kanallarından, devlet yöneticilerinden, başbakanından vesaire çıkan yalanları ifşa etmiş olduk. Biz buna devam edeceğiz.”
“Filistin davası”nın sadece Filistin halkının davası olmadığını, küresel anlamda bir adalet mücadelesi olduğunu vurgulayan Altun, Birleşmiş Milletler’in, İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırılarını engelleyemediğini belirtti.
Altun, Türkiye’nin kamu diplomasisi stratejisine yönelik ise şunları paylaştı:
“Cumhurbaşkanımızın dış politikada çok açık ve net esası, stratejik perspektifi var. ‘Biz dostlarımızı arttıracağız, düşmanlarımızı azaltacağız’ der Sayın Cumhurbaşkanımız. Biz Türkiye olarak yakın coğrafyamızdaki ve diğer ülkelerle ikili ilişkilerimizi, doğrudan iki aktör arası ilişki olarak görüyoruz. İkili ilişkilerimizin bir başka küresel ya da bölgesel aktör tarafından şekillendirilmesini, manipüle edilmesini doğru bulmuyoruz. Türkiye’nin zaman zaman ikili ilişkilerinde yaşadığı sorunların çoğunlukla Batılı ülkelerden kaynaklanan müdahaleler neticesinde ortaya çıktığını görüyoruz. Cumhurbaşkanımız bu noktada ‘İlişkilerimizi doğrudan iki ülke ilişkileri olarak şekillendirelim ve birbirimizi doğrudan muhatap alalım’ yaklaşımıyla hareket ediyor. Bu yaklaşım hayata geçtiği müddetçe ilişkilerimizde gerginlikler yaşanan ülkelerle de çok ciddi bir normalleşme sürecinin yaşandığını görüyoruz.”
“Boykot hareketi İsrail’e destek veren kurumsal aktörlere geri adım attırdı”
“Sosyal medyada algı yönetiminde dezenformasyon kadar sansür de belirleyici olabiliyor. Gazze’de savaşın başladığı günden bu yana sosyal medya platformlarında Filistin yanlısı paylaşımlar yapan hesapların askıya alındığı ya da paylaşımların kaldırıldığı iddiaları var. Bu yönde şikayetler size de geldi mi?” sorusu üzerine Altun, “Ne yazık ki bazı sosyal medya platformlarının taraflı bir yaklaşım içerisinde olduğunu bizler de gördük. Bütün dünyada kullanıcılar çok açık ve net şekilde gördüler. Filistin yanlısı içeriklerin gizli sansür mekanizmalarıyla geri plana itildiği, İsrail yanlısı yaklaşımların ise ön plana çıkarıldığını gördük. Özellikle 7 Ekim’den sonraki ilk 10 günde bu yaklaşımın çok yoğun bir şekilde karşılık bulduğunu gördük.” değerlendirmesini yaptı.
Toplumsal hareket ve direnişlerin de etkisine atıfta bulunan Altun, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Halkların, insanların kendi refleksleriyle ortaya koyduğu toplumsal hareket, bir direniş hareketi burada çok etkili oldu. Neydi o? Boykot. Boykot hareketi, sivil insanların, İsrail’e destek veren o kurumsal aktörlere verdiği tepki, günün sonunda o büyük kurumlara geri adım attırdı. Bunlara sosyal medya şirketleri de dahil. Nasıl ki birtakım giyim firmaları, ‘Biz aslında onu kastetmedik’ diyerek İsrail’e açıkça verdikleri desteği geri çektilerse, benzer şekilde sosyal medya şirketleri bu anlamda yeniden o sofistike yöntemlerini devreye sokmaya başladılar. Çünkü 7 Ekim’den sonra şunu gördük, artık bu karartma çok çıplak şekilde yapılmaya başlandı. Bizim belli algoritmalarla, yol ve yöntemlerle tespit ettiğimiz karartmaları, artık çıplak gözle sivil vatandaşların da tespit edebildiğini gördük.”
Sosyal medya okur yazarlığının artması gerektiğini belirten Altun, “Sosyal medyada bir yalan haberi nasıl tanırız, sahte ile gerçeği nasıl ayırt ederiz, bu bilinci kazandıracağımız dijital medya okur-yazarlığı eğitimleri vermeliyiz. Biz bu noktada çeşitli adımlar atıyoruz, çeşitli yayınlar üretiyoruz. Biz istiyoruz ki Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları sosyal medyayı bilinçli şekilde tüketsin. Bu yönüyle dünyadan gelen zararlı akımlara karşı, gerekse içeride birtakım olumsuz, zararlı, toplumun, devletin geleceğine ilişkin habis niyetler taşıyan örgütlerin-yapıların oyunlarını görsün.” dedi.
Altun, vatandaşın haber formatındaki içeriklerde bilginin kaynağını görmesinin önemini vurgulayarak, “Mutlaka her bir vatandaşımızın haber formatında bir sosyal medya içeriğiyle karşılaştığında mutlaka serinkanlı yaklaşması ve o bilginin kaynağını görmesi önemlidir. Çünkü habercilik alanında 5N1K dediğimiz kural bugün ne yazık ki sosyal medya furyasıyla beraber artık geri plana itilmeye başlandı. Bu noktada habercilikle ilgili medya profesyonellerinin bir aktivizm içerisine girmeleri, haberi savunmaları gerektiğini savunuyorum. Haber ile sıradan içerik arasındaki ayrımı topluma tane tane anlatarak burada hakikat namına, dezenformasyon aleyhine mevzi kazanılabileceğini düşünüyorum.” diye konuştu.
“20 binin üzerinde etkinliği koordine ettik”
Cumhuriyet’in 100. yılı kutlamalarına dair soru üzerine de Altun, şu yanıtı verdi:
“Bugün yine 100. yıl etkinliklerimiz bağlamında önemli bir etkinliğin açılışını gerçekleştirdik. 100 Yılın Ses Tüneli diye bir sergi açtık Ankara’da. Bu sergiyle beraber 100 yılın kahramanlarını, sesleri üzerinden andık. Yeni iletişim yol ve yöntemleriyle Cumhuriyetimizin şerefli 100 yılını anmayı çok önemli buluyoruz. O nedenle farklı bir yaklaşım ve perspektifle bunu anlatmaya gayret ettik. Bu kahramanlar içerisinde Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ten Sayın Cumhurbaşkanımıza kadar Türkiye’ye devlet başkanı olarak hizmet etmiş insanlar, siyasetçiler, sanatçılar, sporcular var. Cumhurbaşkanımızın bize verdiği görev çerçevesinde 20 binin üzerinde etkinliği, Cumhuriyetimizin 100. yıl kutlamaları bağlamında koordine ettik. Bunların içerisinde sergiler, yayınlar, filmler, belgeseller, paneller, sempozyumlar var. 29 Ekim aslında bu kutlamalar içerisinde çok şerefli bir gündü. Cumhuriyet Bayramımızda gerçekten çok nitelikli ve tarihte referans noktası olacak bir kutlama gerçekleştirdik.”
“Türkiye Yüzyılı” denildiğinde millet-devlet birlikteliğiyle büyük ve güçlü Türkiye’nin inşasından, Türkiye’nin tezlerinin dünyada karşılık bulmasından bahsedildiğini aktaran Altun, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın çerçevesini çizdiği şekliyle bugünü değil, geleceği hesap ederek atılan adımların meyvesini topladıklarını dile getirdi.
Altun, kamu kurum ve kuruluşlarıyla koordineli hareket eden İletişim Başkanlığının, devlet ile millet arasında bir iletişim köprüsü olarak çalışmalarını sürdüreceğini sözlerine ekledi.
+ There are no comments
Add yours